Sevgililer Günü’nün yaklaşması üzerine herkes nasıl bir sevgilisi olmasını istediğinden bahsediyor çevremde. Tabii bunlar benim sevdiğim konular olduğu için ister istemez kulak kabartıyorum konuşulanlara. Geçen gün restoranda bir konuğumuz hesabı öderken: “Sevgililer günü menünüz çok hoş görünüyor; bana eşlik edecek birini bulursam mutlaka geleceğim!” dedi. Bu sırada diğer masada oturan, devamlı müşterilerimizden olan bir bayan, […]
Sevgililer Günü’nün yaklaşması üzerine herkes nasıl bir sevgilisi olmasını istediğinden bahsediyor çevremde. Tabii bunlar benim sevdiğim konular olduğu için ister istemez kulak kabartıyorum konuşulanlara.
Geçen gün restoranda bir konuğumuz hesabı öderken: “Sevgililer günü menünüz çok hoş görünüyor; bana eşlik edecek birini bulursam mutlaka geleceğim!” dedi. Bu sırada diğer masada oturan, devamlı müşterilerimizden olan bir bayan, isterse o yemek için beyefendiye eşlik edebileceğini söyledi.
Önce bir sessizlik oluştu. Hemen söze atladım: “Buyurun birlikte bir masaya oturun siz, ben de tatlı bir şeyler yapmıştım; tatlı yiyip tatlı konuşalım…” dedim. Ve o beni çok etkileyen sohbet başlamış oldu…
Kadın aslında genel anlamda yalnız olmaktan çok mutluydu ama böyle herkesin çift olarak yemeğe gideceği 14 Şubat Gecesi’nde ne yalnız yemeğe çıkmak ne de evde aşıklardan saklanırcasına sakin bir akşam geçirmek istiyordu. Adamsa dışarıdan bakıldığında her kadının hayatında isteyebileceği gibi dürüst, saygılı, hoşsohbet ve kariyerli biriydi. Yalnız meşgul biri olduğundan olsa gerek hayatında kadınları kategorileştirmişti. Eğlenecek kadınlar ve ateşli geceler geçirilecek kadınlar ama yakınlık kuracağı kadınları hiçbir yerde bulamadığından bahsetti. Önce ne demek istediğini anlayamadık! Yakınlık kurmak derken? Ve içini dökmeye başladı adam:
– “İnsan bir kadınla birlikte olunca yakınlaşmış olmuyor ki! Yaşananlar sadece bedensel bir tatmin çoğunlukla. En azından benim hayatımda öyle! Çünkü biz olaya direk öyle yaklaşmış o amaçlı buluşmuş oluyoruz. Sonra birimizden biri çekip gidiyor evine. Kendini daha yalnız, daha eksik hissediyor insan. Ben birine sadece içimden geldiği için durup dururken sarılabilmeyi, göğsüne yatmayı ya da günlerce onun yakınında olmayı hayal etmeyi, onu elde etmek için çaba harcamayı ve yakınlığını kazanmayı; sırlarını, acılarını paylaşmayı istiyorum. En yakınım olsun istiyorum o kadın. Çok mu şey istiyorum?”.
Bu içten itiraftan sonra adam ayağa kalktı ve kadına bakarak: “Yiyelim biz ama şu sevgililer günü yemeğini beraber. Hem belki bu konuyu da konuşuruz… 7 gibi uygun mu burada buluşsak?”. Dedi. Kadın şaşkınlıkla gözlerini bir kere yumdu ve açtı olur dercesine…. Adam iyi günler dileyerek çıktı gitti bizi derin düşüncelerle yalnız bırakıp.
Her şeyin kolay elde edildiği bir zamanda yaşamamız yakınlaşma isteği gibi bir duyguyu aratır mı olmuştu bize? O yüzden mi günümüz ilişkilerinde hep bir eksiklik hissediliyordu? Fazla hızlı mı yol alıyorduk artık? Sonuç odaklı mıydı artık buluşmalar? Acıkınca yemek yemek gibi bir şeye mi dönüşüyordu artık sevişmeler? Hiç konuşmadan, birbirini anlamadan, YAKINLAŞMADAN, öyle uzaktan uzaktan, fırından taze taze ama midemize oturan…
Ne kadar samimi bir itiraftı hiç tanımadığın bir sevgilinin yakınlığını özlemek… İlişkiler fazla hızlı bir şekilde ilerleyince o hoşlandığınız insana yakınlaşmak için çaba harcanmasına gerek olmadığında sadece ihtiyaç odaklı gecelerde buluşuluyor ama o da sevgili olmak demek olmuyor maalesef ki. Şimdi bazılarınız içinizden geçiriyorsunuz: “Ne o öyle liseli gibi?”. Masumiyet her zaman güzeldir bence…
Hepinize içinde yakınlığın eksik olmadığı ilişkiler, güzel başlangıçlar ve sevdiğinizle huzurlu bir ömür diliyorum…