Ve uzun bir aranın ardından geri döndüm. Yazamamanın sebebi ise çok fena. Bir yazar olarak, başıma gelebilecek en kötü şey geldi ve bilgisayarım çöktü. Günümüz piyasasını biliyorsunuz, fiyatlar el yaktığı için hemen bir yenisini alamadım ve ara böylelikle çok fazla uzadı. Bu dönemde de, epey bir film izleme imkanım oldu. Bu sefer rotamız Uzak Doğu. […]
Ve uzun bir aranın ardından geri döndüm. Yazamamanın sebebi ise çok fena. Bir yazar olarak, başıma gelebilecek en kötü şey geldi ve bilgisayarım çöktü. Günümüz piyasasını biliyorsunuz, fiyatlar el yaktığı için hemen bir yenisini alamadım ve ara böylelikle çok fazla uzadı. Bu dönemde de, epey bir film izleme imkanım oldu. Bu sefer rotamız Uzak Doğu.
2000’lerin başında bir uzak doğu sineması furyası başladı. Herkes Halka serisini hatırlayacaktır. 2002 yılında Halka filmi nedeniyle, teknolojiden, kuyulardan ve uzun saçlı kızlardan korkar olduk. Tam bu filmin etkisi geçti derken, Garez filmi karşımıza çıktı. Zaten filmlerde korku unsuru olarak çocukları yıllardır kullanırlar ama bu furya ile birlikte, beyaz tenli çocuklar bize daha da ürkütücü gelmeye başladı. Uzak doğu filmleri Hollywood filmlerinin aksine sakin ve sessizdir, bu da güzel bir gerilim verir. Ama benim favorim Cevapsız Arama serisidir. Telefonda kendi seslerini duyup, kendilerinden ölümlerini haber almaları bana çok ilginç gelmişti. Tek bir soru işaretim, ağızlarından düşen kırmızı yuvarlak şekerdir. Nedenini bilen varsa bana yazsın lütfen! Bu arada orjinal yapımdaki telefon melodisi favorim.
Bu filmlerden etkilenmedim desem yalan olur. Etkilenme noktam, telefonla arayıp arkadaşlarımı korkutmak olmuştu. Mesela Halka filminin bitişinde ev telefonunu çaldırdığımda, herkes yerinden fırlamıştı. Hatta olayı uzatıp üşenmeden, herkese yedi gün diye mesaj attığımı da hatırlıyorum. Bu korkutma işini çocukluğumdan beri yaparım. İlk kazandığım parayla Çığlık filmindeki kostümden ve ses değiştiriciden alıp, arkadaşlarımı korkutmuştum. Neyse ki o arkadaşlarım benimle hâlâ görüşüyor.
Günümüzde uzak doğu sineması Japonya’dan Kore’ye kaymış durumda ve gerçekten de çok değişik senaryolarla karşılaşmak mümkün. Zaten gençler arasında gözlemlediğim kadarıyla, büyük bir Güney Kore hayranlığı var. Özellikle de müzik ve sinema sektörü yoğun markaj altında. Benim en son izlediğim Kore filmi, daha önce de yazmış olduğum, 2016 yapımı Zombi Ekspresi.
Biraz daha gerilere gidecek olursak; Güney Kore sinemasının ülkemizde, 2003 yılında İhtiyar Delikanlı filmi ile sağlam bir giriş yapmış olduğunu söyleyebiliriz.
Sinema ve Müzik piyasasının yanında, dizi sektörümüzde de Kore esintileri var. Televizyonda yayınlanan dizilerin bazıları, aslında Kore yapımlarından uyarlama. Kiralık Aşk, Paramparça, Tatlı İntikam ve Güneş’in Kızları gibi daha sayamadığım bir sürü dizi hep Kore dizilerinden uyarlama.
Farklı sinemaları her zaman severim. Umuyorum ki ileride daha sık Uzak Doğu Sineması esintilerini görürüz; çünkü yaratıcı işleri seviyorum.