Bazen bir şeyler yazmak için sadece beni etkileyecek bir cümleye ihtiyacım oluyor. Bu sabah eşime kahvaltı hazırlarken televizyonda açık olan bir magazin programında, Yıldız Tilbe ile yapılan bir röportaja kulak misafiri oldum: “Aşk her yaşta farklı” açıklamasını duyunca hemen bugünkü yazımın konusunu buldum diyerek başlığımı yazıverdim: Aşk her yaşta farklı! Aşk her yaşta farklı çünkü […]
Bazen bir şeyler yazmak için sadece beni etkileyecek bir cümleye ihtiyacım oluyor. Bu sabah eşime kahvaltı hazırlarken televizyonda açık olan bir magazin programında, Yıldız Tilbe ile yapılan bir röportaja kulak misafiri oldum: “Aşk her yaşta farklı” açıklamasını duyunca hemen bugünkü yazımın konusunu buldum diyerek başlığımı yazıverdim: Aşk her yaşta farklı!
Aşk her yaşta farklı çünkü bizim önem verdiğimiz değerler her yaşta faklılaşıyorlar; biz her yaşta farklıyız! 15 yaşındaki bir gence âşık olduğu kızı tarif etmesini isteseniz hemen dış görünüşünden bahsedecektir size: “Saçları şöyle güzel, gözleri şöyle güzel…”. Çünkü o yaşlarda kendimizin ve karşı cinsin bedenini tanıma arzusu başlıyor içimizde ve bu hayatımızın belli bir dönemine kadar böyle sürüp gidiyor… Taa ki olgunlaşana kadar!
Olgun biri sıfatını kazanmamız bana göre 25-30 yaşlarımızı buluyor. Mesleğimizi elimize alıyoruz. Kendimiz hakkında ben böyle biriyim ve şunları severim diyebiliyoruz. Kendimizi, hatta bedenimizi tanıyor ve tanıtabiliyoruz artık. Bu yaşlarda tutku hayatımıza giriyor ama çoğu zaman tutkulu aşklar ruhumuza tutunamıyor. Kadın erkekte güveni, erkek kadında huzuru arıyor (Ve bence bu arayış, aşkta hep devam edecek tek unsur). Eğer bu konuda karşılıklı bir doyuşum olmazsa da bitiyor aşklar başladıkları hızda…
30 yaşından sonra, birinin yaptıkları ya da söyledikleri dış görünümünden çok daha fazla etkiliyor sizi. Birine, küçücük bir hareketinden dolayı âşık olabiliyorsunuz ve o insanı tanımak hissi sarıyor ruhunuzu. Bence en verimli birliktelikler de böylelikle başlıyor yaşanmaya. Sonra o insandan etkilendikçe daha bir güzelleşiyor gözünüzde. Yani insanlar şeffaflaşıyor ve içlerinin güzellinden alıp, dışını boyuyor gözleriniz…
Eğer hala yalnızsanız ve 40 yaşlarında hala aşkı arıyorsanız işler zorlaşmaya başlıyor. Bu yaşlarda insanlar anlamlı sohbetlerde kaybolmak istiyorlar. Bence kültür farkının en çok ortaya çıktığı dönem, bu yaşlar! Birinin görünüşünden etkilenseniz bile konuşmaları size hitap etmiyorsa ya da saçma geliyorsa tolerans bile gösteremiyor oradan uzaklaşmaya çalışıyorsunuz. O yüzden bu dönemlerde insanlar kendi meslek gruplarından ya da eski okul arkadaşlarından birileriyle birlikte olmaya başlıyorlar genelde. Hatta ilk karısının ya da kocasının değerini anlayarak ona geri dönenlerin de sayısı oldukça fazla istatistiklerde.
Ellili yaşlarda kişilerin hobilerinin, yaşam şekillerinin daha ön planda olduğunu düşünüyorum. Çünkü birbiriyle zaman geçirmeye çalışan çiftler, bu yaşa kadar yalnızlıklarına alışmış oluyorlar. Her gün belli saatlerde yaptıkları alışkanlıkları oluyor; kitap okumak, müzik dinlemek, yürüyüşe çıkmak gibi… Tabii ki hayatlarına katmak istedikleri insanlar da bu zaman dilimlerinde, ya onlara saygı gösterip onları yalnız bırakabilmeli ya da sevdiklerine bu zamanlarda eşlik edebilmeliler. Ve bence bu yaşlar, artık kendimizi doğaya vermeye başladığımız yaşlar! Yaşam alanlarımızı küçültmeye ama manzaralarımızı genişletmeye başlıyoruz…
“Altmışlı yaşlarda da aşk arayışı sürer mi?” demeyin! Aşk yoksa hayatınızda, arayışı hep var! Artık kişi emekli ayrılmıştır ve günlük ya da konaklamalı turlara vermiştir kendini. Aşkını tatil yapabileceği insanlar arasından seçmek ister. Bir de eşi dul komşular gündemde olur artık kişinin çevresinden. İnsan aşkı uzaklarda aramaya yoruluyor artık sanırım…
Benim en gözde âşıklarımdan biri de: Huzur evi âşıkları! Bir dönem bir kaç haftalığına gönüllü olarak bir huzur evinde çalıştım onları gözlemlemek için. Bu yaşlarda anlamlı bir bakış, bir selam, bir sarılış tüm ömre bedel sanırım! Artık yalnızlığını doyurmak istiyor insan. Uyandığında, yanında günaydın diyecek birinin olması tek hayali. Yalnızlık en korkulu hayalet oluyor eliniz ayağınız tutmamaya başladığında. Ruhunuz zaten hep sevgiye aç…
Bence Yıldız Tilbe haklıydı: Aşk her yaşta farklı! O her yaşta, bizi hayata bağlayan başka bir tazelikte ve tatta. Gençliğimizde faklı, olgunlaşma dönemimizde farklı, yaşlılığımızda farklı anlamlar yüklüyoruz ona. Bu yüzdendir eski aşklarımız hep tebessümle anmamız. Her aşk biraz büyütmüştür bizi. Her aşk bir iz bırakmıştır! Her aşkın bugünkü kişiliğinizde bir imzası vardır bence… Yaşasın yaşanmış aşklar!
Sevgilerimle…