Epeydir bu köşeden sizlere seslenemedim! Sebebi: Manevi suskunluğumdandı. Yazdıklarımla kimseyi üzmek istemiyorum. Tam tersine; hayatı daha yaşanılır bir hale getirmeye motive etmek istiyorum sizleri yazılarımla. İstediğim zaman güçlü bir kaleme sahip olduğumu biliyorum ve bunu doğru şekilde kullanmak istiyorum. Güzel haberlerin yayılmasını istiyorum mesela. Oysa kötülük bu kadar gözdeyken iyi gündemler yaratmak zorlaşıyor yazılı ve […]
Epeydir bu köşeden sizlere seslenemedim! Sebebi: Manevi suskunluğumdandı. Yazdıklarımla kimseyi üzmek istemiyorum. Tam tersine; hayatı daha yaşanılır bir hale getirmeye motive etmek istiyorum sizleri yazılarımla. İstediğim zaman güçlü bir kaleme sahip olduğumu biliyorum ve bunu doğru şekilde kullanmak istiyorum. Güzel haberlerin yayılmasını istiyorum mesela. Oysa kötülük bu kadar gözdeyken iyi gündemler yaratmak zorlaşıyor yazılı ve görsel medyada. Arz ve talep meselesi! Dünyanın döngüsü maalesef ki her alanda böyle. Bizler de kötü haber istiyoruz!
Hem güzelliklere açız hem de algılarımız kötülüklere karşı daha duyarlı. Saçma bir ikilem söz konusu! Kötü haberlerin tez yayılmasının sebebi de bu: Kötülükler ilgi çekiyor ama bu ilgiyi biz göstermiyor muyuz dersiniz? İyilik neden ilgi çekici değil? Birbirimizi iyilik yaparak kazıkladığımızı düşünsek daha mı mutlu olurduk? Daha mı popüler olurdu iyilik?
Ruhum nasır tuttu sanki iki güzel haber; iki güzel söz duymayalı…Aldığım her mesajdan sonra tokat yemiş ama buna anlam verememiş bir çocuk şaşkınlığı var yüzümde! O zamanlar, oyun oynayıp yaşadıklarımı hazmetme gibi bir lüksüm vardı. Oyunlar da kötüleşti büyüdükçe kendimi birdenbire içinde bulduğum!
Mart ayında, güzel bir bahar akşamında Bodrum sokaklarında yürürken yanıma telaşla 20’li yaşlarda bir çift geldi ve panikle yardıma ihtiyaçları olduğunu söylediler. Kız adını söyleyerek: “Birazdan telefonum çalacak ve ona benimle yürüyüşe çıktığını söyleyeceksiniz!” dedi. İlk aklıma gelen şey: Kızın ailesinden biriyle konuşacağımdı. Ben daha hiç tepki bile veremeden kız, görüntülü aramayı kabul etti. Ne göreyim karşımda bir adam! “Hayatım, biz de yürüyüşe çıkmıştık otelden bir bayan arkadaşla!” dedi. Merhaba diyebildim sadece! Uzaklaşırken de: “Siz konuşun ben şurada bir şey görmüştüm onu deneyeceğim!” dedim ve kaçtım oradan!
Kendimi nasıl hissedeceğimi bilemediğim olaylardan biriydi. Şimdi ben kime iyilik, kime kötülük ettim? İyiliğim mi yoksa kötülüğüm mü daha önde gidiyor? Ben iyi biri miyim? Kendimi sorgularken buldum o günden sonra sıkça kendimi.
Böyle şeyler yaşıyorsunuzdur mutlaka sizler de. Sosyal medyada da her gün nasıl tepki vereceğimizi bilemediğimiz şeyler görüyoruz: “Boşanma Pastası” diye bir kutlama şekli çıkmış mesela. Çiftler boşandıktan sonra bir pastaya birlikte yaşanılan evlilik yılları kadar mum koyup pastayı birlikte üfleyip evlilik hayatlarını balla kesiyorlar bir bakıma.
Şimdi siz bu haberi nasıl algıladınız?
İyi mi? Yoksa kötü mü?
Masanıza da bu pastadan yolladılar diyelim. Siz de döndünüz ve olanları hiç bilmeden, anlamadan mutlu yıllar dilediniz. Size verilen tepki:
“Ay Allah korusun!”.
“Bir daha mı asla!”.
“Kaç yılımı yedi bu kadın/adam bir bilseniz!” …
Sosyal medyada gittikçe yaygınlaşan yeniliklerden biri de çiftlerin boşanmalarını açıkladıkları paylaşımlar. Daha önceden böyle bir şey yoktu: Yollar sessizce ayrılırdı, aylar sonra duyar biraz şaşırır sonra da durumu kabullenirdik…
Maalesef ki geçen gün erkek kardeşim de böyle bir paylaşımda bulundu ve ben de tüm içtenliğimle: “İkinize de mutluluklar dilerim ablam!” yorumunda bulundum. Sonra baktım ne yorumuma dair bir beğeni ne de bir cevap var. Hatta yorumumun kendisi bile yok; silinmiş. Çok gücüme gitti doğrusu.
Bu yorumun nesi yanlış anlaşılmış olabilir? Madem yorumları kabullenemeyeceksin ya da yazılanlara güceneceksin neden böyle bir modernlik gösteriyorsun canım kardeşim?
Neden durup dururken hassas olduğunu bildiğin ablanı, beni, kendimi kötü hissetmeye teşvik ediyorsun? Sonra paylaşımın altına baktım 3-5 kişi beğenmiş! Sanırım insanlar nasıl tepki vereceklerini bilememişler. Ama bana göre iki insanın dostça ayrılması ve yaşanılan yıllar için birbirlerine teşekkür etmeleri beğenilecek bir paylaşım! Ben mi yanlış düşünüyorum?
Ne iyi? Ne kötü? Neye nasıl bir tepki vermeli? Benden ne bekliyorlar? Beklentilerini karşıladım mı?
Hep bunları düşünmek zorunda mıyız biz? İşte ben kendimi sık sık böyle durumların içinde bulduğum ve ne hissedeceğimi bilemediğim için sonunda manevi suskunluğa büründüm! Eğer konuşmak zorunda olmadığım bir mesleğim olmasaydı; dudaklarım da küserdi sözlere…
Hayat garip; iyi olsan, kötüler seni kullanıyor ve bir şekilde kötülüklere alıştırılıyoruz. Kötü şeyler normal gelmeye başlıyor gittikçe ve zamanla kötüleşiyoruz. Sonra iyi şeyler duyduğumuzda sanırım kendimizden utanıyoruz! Ben niye böyle iyi kalamadım diye! Bundan mıdır iyi haberlerin prim yapmaması?
Ne dersiniz? İyi haberler bize kendimizi kötü mü hissettiriyor?
Kötü olaylar duyduğumuzda: “Yok o kadar da değil! Ben bu adamın yanında meleğim canım!” diyerek kendimizi mi mutlu ediyoruz? Nedir? Biri bana şu yaşananları açıklasın!
Manevi suskunluk meselesine gelince; kendimce bu suskunluktan çıkmak için şöyle bir çözüm buldum:
Telefonumla arama mesafe koydum! Yalan dolan fotoğraf ve laf olsun diye yazdığınız ama inanmadığınız sözlerinizle hayatınızın bir parçası olmayı istemiyorum! Özleyen arar ya da bir şekilde ulaşır. Beni üzen insanları sürekli affederek beni kırmalarına izin verdiğim için de kendimden özür diliyorum. Yaptığım bütün yanlışların içinde sevgi vardı. Tek bildiğim ve inandığım şey bu şu an için…
Manevi suskunluktan uzak günler dileğiyle…