Türk medyasında 1990’lı yılların ortalarından itibaren acı bir gelenek yerleşmiştir..
Yılbaşına ya da Temmuz zammına yakın, basın kuruluşlarında sessiz sedasız bir tenkisat yapılır; her servisten birkaç kişi işten atılır ve kalan çalışanlar küçük zamlarla yetinmek zorunda bırakılır..
Bu gelenek, o dönemde görev yapan genel yayın yönetmenleri ve bölüm müdürleri tarafından yıllar içinde adeta sıradanlaştırıldı. Yaklaşık 30 yıldır her yılbaşı öncesi meslektaşlarımız, işten çıkarılma korkusu içinde çalışıyorlar..
Ben de bu tenkisatlardan iki kez bizzat mağdur oldum.. İlki, 5 Nisan 1994’teki ekonomik kararların hemen ardından gerçekleşti.. Belki de Türk medyasında işine son verilen ilk kişi oldum..
İkincisini ise Cem Uzan döneminde Star Gazetesi’nde yaşadım.. O zamanlar eski eşim ikinci çocuğumuza hamileydi ve ben, sırf birilerinin adamı olmadığım için, soğuk bir Aralık sabahında “tasarruf tedbirleri” adı altında işten çıkarıldığımı öğrendim..
Karda, kışta işsiz kalmak ne demektir, bunu en iyi bilenlerden biriyim..
Allah’a şükür, biraz iyi bir gazeteciydim ve 20 gün içinde başka büyük bir medya kuruluşunda iş bulabildim.
Yoksa yılbaşı sonrası işe girebilmek için çok daha zor günler geçirecektim.. O günleri düşündükçe hâlâ kalbim sıkışır..
Karda, kışta, ailemle birlikte bir gelecek umudunu kaybetmenin ve belirsizlik içinde yaşamanın acısı tarifsizdir..
Bu yıl maalesef, muhalif geçinen ve halktan yana olduğunu iddia eden bir medya kuruluşunda, hiçbir haklı gerekçe gösterilmeden 15 arkadaşımız bir sabah ani bir kararla işlerini kaybetti..
Kim bilir, onların hangi hayalleri vardı?.. Belki borçları, ödemeleri vardı..
Belki onlar da benim bir zamanlar yaşadığım gibi anne-baba olmaya hazırlanıyorlardı..
Şimdi o medya grubunun başına, sıkı muhalif olduğunu ve halktan yana olduğunu belirten bir isim geçti: Yılmaz Özdil..
Eğer ben onun yerinde olsaydım, geçmişte yaşanmış olumsuzlukları bir kenara bırakır ve derhal o 15 arkadaşımızı göreve çağırırdım..
Gerçek halkçılık ve basın emekçiliği bunu gerektirir..
Bu adım, sadece o arkadaşlarımızı kurtarmakla kalmaz; aynı zamanda diğer medya gruplarına da örnek olur ve kimsenin yılbaşı bahanesiyle işten çıkarılmasına göz yumulmaz..
Basın emekçisinin yanında olmak, onların güvencesini sağlamak ve adaleti tesis etmek, sözde değil, özde halkçılıktır..
Unutmayalım ki, kimsenin ahı kimsede kalmaz..
Tıpkı bir zamanlar benim de ahımın o insanlarda kalmadığı gibi..
Ve bir gün, her haksızlık mutlaka karşılık bulur..
Kalemine sağlık da bu Özdil dediğini yapabilir mi ki? Tabi ki koca bir hayır. O geliyor diye bir sürü kişi de onunla birlikte geldi. Çıkartılan kişiler belki de gelenlerin yarısına çalışıyorlardı. Ama sorsan halkçı adaletçidir kendileri. Yani gidenler gitmiştir, kalan sağlar sağ mıdırlar göreceğiz:)