Doğduğum hayat bu değildi… Kibar insanlar vardı birbirini kollayan, birbirine zaman ayıran, kollarında ağlayabileceğiniz insanlar vardı… Komşular vardı güler yüzlerini esirgemeyen… Kimde ne pişse ‘size de kokmuştur’ diye elinde bir tabak yemekle gelen komşuluklar vardı… Bilmiyorum siz kaç doğumlusunuz? MEKTUPLAR vardı yazmaya ve okumaya doyamadığım… O zamanlar insanlar duygularını yazarak dile getirirlerdi… Emojiler daha yaratılmamıştı… Âşık olduğumuz zaman ev telefonunun başında kamp kurulurdu… Nerde öyle hemen cepten ulaşmak ve […]
Doğduğum hayat bu değildi… Kibar insanlar vardı birbirini kollayan, birbirine zaman ayıran, kollarında ağlayabileceğiniz insanlar vardı… Komşular vardı güler yüzlerini esirgemeyen… Kimde ne pişse ‘size de kokmuştur’ diye elinde bir tabak yemekle gelen komşuluklar vardı… Bilmiyorum siz kaç doğumlusunuz? MEKTUPLAR vardı yazmaya ve okumaya doyamadığım… O zamanlar insanlar duygularını yazarak dile getirirlerdi… Emojiler daha yaratılmamıştı…
Âşık olduğumuz zaman ev telefonunun başında kamp kurulurdu… Nerde öyle hemen cepten ulaşmak ve bana konum at demeler… Öyle bir isimden o insana hemen ulaşabilmesi olanağı yoktu şimdilerdeki gibi… Günlerce beklenirdi o ilk karşılaşılan mekânlarda ‘inşallah o da gelir de görürüm umuduyla’… O zamanlar iki insanın tanışabilmesi gerçekten kader olabilirdi… Şimdiyse bir mesaja bakar!
Benim, adına hayat dediğim o zamanlarda, en büyük trajedisi aşk olan bir halkım vardı… İnsanların sevmeyi becerebildiği yıllardı… ‘Denedim olmadı’, ‘ boş ver’ diye pes edilmezdi hemen öyle… Aldatmaktan utanırdı insanlar o zamanlar… Gözler yalan söylemezdi… Bir mektupla uzun uzun anlatırdı eski âşık o aşkın neden bittiğini… Utanıp ta ayrılamazdık bile öyle hemen… Saygı vardı o zaman yaşananlara… Ya Simdi? Facebook’ta ilişki durumunu yenilemek, ayrıldığını ilan etmek yeterli…
‘Elektrik alamadım’ deyimi henüz icat edilmemişti… Adam olana şans verilirdi tanımak için… Dürüstlük, namus, anlayış gibi büyülü kelimeler vardı bizi bir insana âşık edebilen…
‘Bu insan benim hayatıma ne katar matematiği’ henüz çok gelişmemişti… Her insan bir kitaptı okunası ve biz onun hikâyesini merak eder, sorardık: “Sen kimsin?” Derdik açıkça… Şimdilerde bu cümle büyük bir hakaret oldu…
Herkesin bir işlevi olur oldu hayatımızda, o da sanalca… Eğlenceye arkadaş çok kolay bulunur oldu… Dertleşmek için aranan dostlar azaldı… Üzgün olmaktan utanıp saklanır oldu insanlar… Depresyon denen bir illet bulaştı hepimize… Her dilde aynıydı depresyon biraz farklı da yazılsa… Birçok iğrençliklere kullanılan bir bahane oldu bu DEPRESYON! Depresyondaydım demek ceza düşürücü bir unsur oldu yüzüne tükürmelik adamlar için… İlaç firmaları bu hastalıkla zengin oldu… Hastalık ortadan kalkmasın diye dayadılar teknolojiyi insanlara… İnsanlar insanların yüzüne bakmaz oldu… Ellerimize dokunan sevgi dolu eller kayboldu… Ruhumuz okşanmaz oldu…
Okşanmayan ruhlar vahşileştiler… Fanteziler hayatımıza saldırdı. Adrenalin yapmak yaşamak oldu… Anlık mutluluklar için satıldı aşklar… Zevk düşkünü insanlar olduk… Ne oldu? Haa modernleştik! Modern ilişkiler türedi… ANLIYORUM…
Ben kendimi anlamıyorum! Neden bu olanlara bu kadar seyirci kaldım? Neden şiirlerime tutunamadım? Neden ben de beni deli eden bu hayata katlandım yıllardır? Aslında bayağı bir çaba gösterdim Akıllı Telefonu hayatıma katmamak için… Olmadı işte! Ben de ulaşılır olmak zorunda olanların kervanına katıldım!
O kadar soğuk oldu ki insanlar biri nasıl olduğumu sorsa duygulanır ağlar oldum! İlham verecek insanları ancak dizilerden bulur oldum iki satır bir şeyler yazabilmek için! Normal mi bu? Ondan hepimiz apışıp kaldık bu dizilere! Oradaki insanlar mazi oldu…
Şiir gibi konuşurdu insanlar eskiden… Mutlu olurduk dinlemekten…”Şimdi kim bilir ne derdi vardır da beni arıyor?’ diye kaçmazdık insanlardan… Eskiden duygular vardı! Şimdi her şey bir ihtiyaç! Ve çözümler inanılmaz kolay… İnsanlar ter dökerdi eskiden bir şeylere ulaşmak için! Şimdi her şey anında bankacılık! Sahip olmak zor olduğundan, büyük bir gurur duyardık elde ettiklerimizden… Daha mutlu görünürdü çocuklar! Elimizdekinin bir sonraki modelinin hayaliyle uğraşmazdık bile… Avunabilirdik o zaman küçük şeylerle…
‘Bir manimiz yoksa’ bizi ziyarete gelen komşular vardı… Çaylar demlenirdi… Çekirdekler çıtlatılırdı… Bir takım ruhu vardı insanlarda… Birinin derdi hepsinin derdi olurdu! Beraber ağlardı insanlar… Botox partileri henüz yoktu… Güzellik bu kadar büyük bir unsur değildi! Zaten güzeldi insanlar… Onları oldukları gibi alır hayatımıza gittikçe güzelleştirirdik gözlerimizde; sevdikçe… Hayal gücümüzü elimizden aldı bu estetik deliliği! Benim gençliğimde estetik yaptırmak bir rüyaydı… Her insanın bir yüzü vardı ona çok yakışan… Onu o yapan… Şimdi insan ‘sen gerçek misin diye bakmaktan’ gözlerini alamıyor… Ya da bu kimin kopyası diye düşünmekten… Yüzsüzleştik mi ne?
Durun demek için çok geç, demiyorum, ama durun düşünün ne olur? Ne zaman aynı evde yaşadığınız insanların yüzüne gerçekten baktınız direk odanıza gitmeden önce? Ne zaman birine içtenlikle ‘iyi ki varsın’ dediniz? Ne zaman annenizi babanızı alıp ‘bugün sizlerle biraz zaman geçirmek istiyorum’ diyebildiniz diğer sanal insanlardan çevirim dışı olup? Önceliklerimize ne oldu? Neden her an herkes için ulaşılır olmak zorunda olduk?
Ve nelerdi sevdiklerinize zaman ayırmamak için öne sürdüğünüz zorundalıklarınız? Sana bir kalbin olduğunu hatırlatan insanlardan kaçmanın ne anlamı vardı? Ne kazandırıyordu bize bu vurdumduymazlıklar? Bir gün en değerli şeyin zaman olduğunu anladığında olgunlaşıyor esas insan…
Ve şimdi ben işte o olgunluktayım! En değerli şey ZAMAN hayatta… Ne olur onu iyi kullanın…