Orhan

Hayatımda tanıdığım en güçlü adamdı. Hani şimdilerde herkes bir fit görünme çabasında, fitness salonları alabildiğine dolu, Steroidler, dopingler, protein tozları vs.  O bunların hiçbirine gereksinim duymadan kendi gücü, hırsı, ağır çalışma şartları ve arada sapasağlam salladığı yumruklarıyla kazanmıştı bu mükemmel vücudu. Hani laf aramızda “üçgen vücut” diye tabir ettiğimiz kategoride bile sayılabilirdi.  Ya ben çok […]

Yayınlama: 06.04.2017
A+
A-

Hayatımda tanıdığım en güçlü adamdı. Hani şimdilerde herkes bir fit görünme çabasında, fitness salonları alabildiğine dolu, Steroidler, dopingler, protein tozları vs. 

O bunların hiçbirine gereksinim duymadan kendi gücü, hırsı, ağır çalışma şartları ve arada sapasağlam salladığı yumruklarıyla kazanmıştı bu mükemmel vücudu. Hani laf aramızda “üçgen vücut” diye tabir ettiğimiz kategoride bile sayılabilirdi. 

Ya ben çok küçüktüm ya da cidden kocaman elleri vardı. Çünkü sol elinin işaret parmağını Yatay olarak ayvanın üzerine yatırır sağ elinin yumruğuyla parmağına indirdiği darbeyle, yerle bir ederdi ayvayı. Belki bu normal bir şeydir ve belki de ben gözümde adamı devleştiriyorumdur. 

Türkiye’nin sayılı plak kalıp ustalarındandı. Sayılı diyorum çünkü kendi ustasından sonra ikinci sıradaydı. Öyle bir anlatırlardı ki; Yorgunluktan fabrikada uyuya kaldığı zamanlarda dahi İğne ucu matkapla 10×10 plakaya muntazam sıralı delikler açarmış. O derece mahirdi yani. 

Deli dolu, hırçın, asi, asabi bir adamdı… Ama herkesin olduğu gibi onunda kıyıda köşede bir miktar vicdanı vardı.

Fabrikada bir köpeği vardı mesela sarı-kahverengi leş gibi tüyleri, sağ arka ayağı geçirdiği bir kazadan ötürü sakat kalmış, önüne arada bir kap yemek konmaktan ve canı sıkılıp sigara tellendirmeye çıkan birinin başını okşamasından başka bakım ve sevgi görmeyen bir çoban kırması.

Nasıl ve hangi gerekçe ile götürüldüğümü hatırlamadığım fakat hep belki iyi vakit geçirmem içindir diye kendimi telkin ettiğim fabrika gezisindeki en büyük eğlencemdi, Çomar’la soğutma havuzlarının etrafında deli gibi koşturmak. 

İnanılmaz ürktüğüm koskoca havuzun duvarına tırmanıp, içindeki yansımama bakar ve arada içine uzun metrajlı tükürürdüm. Neden bilmiyorum ama içinde soğumaya çalışan siyah, yusyuvarlak plakların tam ortasına nişan aldığımda, su yüzeyinde beliren dairesel dalgalanmalar acayip hoşuma gidiyordu. 

Bazen derler ya “tam sopalık velet” her ne kadar asla ve kat’a tasvip etmesem de yer yer hak ettiğimi düşündüğüm tabirdir. O yıllarda kaset dönemi yeni yeni başlasa da bugün dahi asla 33’lüklerin, 45’liklein yerini tutamazlar… 

Onlar efsanedir. Barış Manço, Erkin Koray, Zeki Müren, Orhan Gencebay, Bülent Ersoy, Gülden Karaböcek, Edip Akbayram ve daya onlarca muhteşem ses… Her birine çocuğundan daha fazla kıymet verirdi.

Ara sıra karıştırıp canına okuduğum çok 45’liği vardır. Bunun için yediğim sopanın da haddi hesabı yok tabi.  Adamın muazzam bir koleksiyonu vardı. Ve belki de birbirimize en yakın olduğumuz yegane ortak paydaydı. 

Plaklar… Pikabın iğnesi plağın üzerindeki ilk halkaya temas ettiğinde bas bir ses çıkarır. 

İşte o ses sizin baba yadigârınızdır.

Yazarın Son Yazıları
29.06.2017
24.06.2017
30.05.2017
17.05.2017
03.05.2017
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.