“Şişede durduğu gibi durmaz ki kâfir / Tutar insana yaşamayı sevdirir”(1) diyerek bir zamanlar şiirler; şarkılar yazılan içki şişeleri bu günlerde kendilerini marketlerin raflarına kilitlemiş,önünden- arkasından geçenlerin iç geçirirken çıkardıkları anlamsız seslerini dinliyorlar. Göz teması kurup sonra da kasaların üzerinden bipleterek geçirebilene aşk olsun. Altın, borsa, döviz arada şaşarak inip çıkıyor ama bu mübarekte tık […]
“Şişede durduğu gibi durmaz ki kâfir / Tutar insana yaşamayı sevdirir”(1) diyerek bir zamanlar şiirler; şarkılar yazılan içki şişeleri bu günlerde kendilerini marketlerin raflarına kilitlemiş,önünden- arkasından geçenlerin iç geçirirken çıkardıkları anlamsız seslerini dinliyorlar.
Göz teması kurup sonra da kasaların üzerinden bipleterek geçirebilene aşk olsun.
Altın, borsa, döviz arada şaşarak inip çıkıyor ama bu mübarekte tık yok. Hep ileri, hep ileri…
10 yılda yüzde 443 artmış. ÖTV’nin 51 TL’ den 279 TL’ye çıkması da cabası.
Yani insana yaşamayı sevdiren bu kâfir, genizlerden önce el yakıyor.
Devlet ayık kafayla boşalttığı hazinenin kasasını doldurmak için “Gözlerin gözlerime değince
Su katılıyor rakıya/Denizler açılıyor önümde (2)” diyerek demlenen akşamcıların ceplerine göz dikmiş.
Bir yandan sürekli zam yapıyor, diğer yandan yasaklama peşinde.
Sanki bu koronavirüs dünyaya anosondan yayılmış. Restoranlar kapalı, saat 22.00’dan sonra içki satışı yasak, tekel büfeleri sınır boyunca gözlenen düşman kuleleri gibi 7/24 izleniyor.
Bu yasaklama telaşı yeni değil tabi. Kendisi müptelası olduğu halde, IV. Murat’ın kanlı yasaklarının üzerinden asırlar geçti. Men-i müskirat(sarhoş eden şeyler) kanununun üzerinden yüzyıla yakın bir zaman. ..
Resmî olarak bir yasak yok ama uygulamalar yüz yıl öncesini aratmayacak cinsten.
“Meclis açılalı sadece beş gün olmuş. Memleketin yarsından fazlası işgal altında. Kan gövdeyi götürüyor. TBMM’deki muhalifler sanki başka dertleri yokmuş gibi alkollü içkiyi kafaya takmışlar.
Men-i müskirat(sarhoş eden şeyler) kanunu oylamaya sunuluyor. Oylar eşit çıkınca, Meclis Başkanının oyu iki oy yerine sayılıyor ve alkollü içki üretmek ve satmak bir oy farkla yasaklanıyor.
Amerika’daki içki yasağını da emsal gösterenler bile var yasakçıların içinde.
Hayır oyu kullanan peşinen ayyaş kabul ediliyor.
Yasaklara rağmen kullanıcılar değnek, hapis ve para cezasına çarptırılacak. (içene -satana 80 değnek) resmî sıfatı olanlar memuriyetten çıkarılacak, piyasada ki içkiler iki ay içinde imha edilecek.
Ama bir sorun var. Gayrimüslimlerin dini törenlerinde şarap ikram ediliyor. Haliyle şaraba ihtiyaç oluyor. Çözüm ilgili yasaya bir madde eklenerek gideriliyor.
“Dini gerekçelerle şarap ihtiyacı olanların sıhhiye Vekaleti’nden onaylı belge alıp eczanelerden temin etmelerine izin verilebilir.”
Maliye Bakanının “Bütçemizde zaten 20 milyon lira açık var, alkollü içeceklerden bir milyon lira vergi alıyoruz, nasıl yasaklarız” diye çıkışı da fayda etmiyor.
Bir yandan içki yasağı yürüyor, diğer yandan içki tüketimi artıyordu.
İstanbul İngiliz işgali altında, İzmir Yunan işgali altında ve Trakya’da falan yeni meclisin bir yaptırım gücü yok.
Yasağın hükmü işgal bölgelerinde yürümediği için oralardan Anadolu’ya kaçak yollardan giren içki sevkiyatı patlıyor.
Yasağa rağmen meyhaneler harıl harıl kadeh usulü servise devam ediyor.
İçki bulamayan aşırı müptelalar, yakma amaçlı satılan mavi ispirto’ları (90 derece)süzüp içiyor.
Ankara da üzüm bağları rakı tesislerine dönüyor. Üzümler bir kıyma makinesiyle kıyılıp, çamaşır leğenlerinde fermente edilip, gaz tenekelerinde imbik yapılıp süzülüyor.
Ankara’nın en bilindik, en leziz yerli üretim rakısını içki yasağını uygulamakla sorumlu Ankara Polis Müdürü yapıyor. Bağ evinde kurduğu tesiste kendi adıyla ünlenen rakısını (Dilaver Rakısı) uzunca bir zaman rakipsiz üreterek satıyor.
Polis Müdürünün yaptığı rakı kadar meşhur olmasa da Bursa Valisinin rakısı da meşhur o yıllarda.
Bu yasa ancak dört yıl uygulanabiliyor. 1924’te kaldırılıyor.
İkinci Dünya Savaşı’nın ortalarına gelindiğinde devlet daha fazla vergi elde edebilmek için içkileri ucuzlatıyor ama Yeşilay’ın diretmesinden ötürü sadece rakının fiyatını inmiyor.”
Ve macera böyle inişli çıkışlı devam ederek günümüze kadar geliyor. İçkilerin kaçak yollardan hazırlanması, piyasalara sürülmesi, tüketilmesi, yönetenlerin bakışı, açık-gizli yasakların konması, hazinenin her sıkıştığında akla ilk gelenin bu olması…
Dünya hızla değişiyor. Savaşlar, depremler, salgın hastalıklar, afetler… Zaman alkolle yıkanmış kavşaklardan hızla geçip gidiyor.
İçki dendi mi yoldan çıkmaya hazırlananların dünyasında yasaklar dün de bu gün de kimsenin umurunda değildi .
Tarımda kendi kendine yeten ülkeler listesinden attılar bizi ama ev tipi alkol üretiminde zirve bizde.
Koskoca profesörlerin çözemediği Etil alkol-Anason-su karışımının formülünü akşamcılar gözü kapalı yapıyor şimdileri.
“Ya kendi içkini kendin üreteceksin ya da ucuz diye Kıbrıs’a kadar yüzerek gidip, alıp geleceksin,” şimdileri bu zamlar karşısında akşamcıların hem fikir olduğu ortak nokta bu.
“Bugünlerde bir akşam, şehrin aynalı gazinosuna ve aynaların içine Selim-i salis gibi oturacağım.
Önümde rakı…
Dışarda akşam. Akıntı, kayıklar ve gelip geçen…
Meyhanenin kapısından, iki elini gözüne siper edip bakan birisi;
”Bu herif aşık” diyecek…”(3)
1-Metin Eloğlu,
2- Cahit Külebi
3- Sait Faik Abasıyanık.