Gözüme batıyor duvardaki takvim. Sensiz geçen yeni bir yılın son haftasındayız bak. Günler, aylar hatta yıllar nasılda acımasız, tutabilene aşk olsun. Keşke, anıların olmadığı mevsimlere göç edebilseydik. Çivisi yarım çakılmış bir tablo gibi sallanıp duruyor şimdi geçmişimiz. Geceden vazgeçmiş bir yıldız gibi sessizce kararıyoruz ayrı ayrı köşelerde. Sahi saatler neye yarar bekleyeni olmadıktan sonra… Baharlardan […]
Gözüme batıyor duvardaki takvim. Sensiz geçen yeni bir yılın son haftasındayız bak. Günler, aylar hatta yıllar nasılda acımasız, tutabilene aşk olsun.
Keşke, anıların olmadığı mevsimlere göç edebilseydik. Çivisi yarım çakılmış bir tablo gibi sallanıp duruyor şimdi geçmişimiz. Geceden vazgeçmiş bir yıldız gibi sessizce kararıyoruz ayrı ayrı köşelerde.
Sahi saatler neye yarar bekleyeni olmadıktan sonra…
Baharlardan saklanarak yeni bir yıl yaklaşıyor, ne olacaksa?
Kutlamaya meydan, dilek tutmaya heves, eğlenmeye nefes, geri sayım için öpüşmek şart. Kaldı mı biz de bunlardan?
Aralıklı kalan bir yeri yok ama pervazların kenarından soğuk sızıyor İstanbul’a. Gece yarısına çarpan bir tren alnının tam ortasından vuruyor. İhtimaller yumağında örselenen yerlerinden kopuyor caddeler, sokaklar, ada vapurları, Kız Kulesini aydınlatan elektrik hatları…
Denizci üniformasıyla bir subay giriyor mahalleye, genişler oyuna durmuş çocukların hayalleri birden. Köşedeki çiçekçinin kederi leylakların rengini bastırıyor. Çırılçıplak koşuyor insanlar İstiklal Caddesi boyunca, ‘onca utanç varken kendi bedenlerinden utanmak olmaz’ pankartlarıyla. En çokta sarhoşken sevgileri kabarıyor babaların, bıyıklarını batıra batıra öpüyorlar evlatlarını. Sığara kokan elleriyle yağmurun ağzından su içmeye götürüyor harfleri şairler. Sahibini arayan türkülerin saçını okşuyor parkta bir çocuk şefkatle.
Gelecek olan kutlanacak bir yıl mıdır, emin değilim ben!
Herkes gibi biz de günah ekmiştik sayfa aralarına. Yaralarımız havalandıkça en ince yerimizden, içtenliğimizden parçalandık. Her karemiz kartpostal güzelliği taşımayan siyah-beyaz, kusurlu Ara Güler fotoğrafları gibiydi. ‘Bazen yanlış tren, seni doğru istasyonda indirir’ tezini bile çürüttük göz göre göre.
Sahi, seneler geçse de hiç unutmam diye anlatacağımız kaç hikayeniz var?
Sayılı günler kaldı yeni yıla. Herkes kendince kutlayacak, nefes almak tebliği almışçasına, sağ çıkabildik, yıkılmadık ayaktayız neticede dercesine. Kimi geçen zamanı, kimi gelecek zamanı.
Sahi biz neyi kutlayacağız?