Gittin… Kirpiklerinden topuklarına kadar ,öyle upuzun, alabildiğine simsiyah bir gidiş ki emsali cihanda görülmemiş. […]
Gittin…
Kirpiklerinden topuklarına kadar ,öyle upuzun, alabildiğine simsiyah bir gidiş ki emsali cihanda görülmemiş.
Şimdi kalbimde, ecel teri gece, gölgeleri sokak lambalarının uzanmış kaldırımlara…
Her zaman heyecanla geldiğim bu eve şimdi kendi kendimi kolumdan tutup sürüklüyorum. Sokağın başından duyabiliyorum kahkahalarımızı.
Yaklaştıkça uzaklaşıyor huzur. Her adımda biraz daha acıtıyor di’li geçmiş sevda. Ve ben ne zaman canım yansa, sanki burada bana iyi gelecek bir şey varmış gibi kendimi bu evin kapısında buluyorum.
Senden kalan bu küf kokusu bu rutubet. Bu zamanın sararttığı çarşafların altında, bir daha asla kullanılmayacak, özenle seçtiğimiz turkuaz mavisi koltuklarımız, gülüşünle renk kattığın uzun didişmelerimizin tanığı oturma odamız, zigon sehpamız, eve her geldiğinde ceketini astığın iskemle, gümüş takımlarımızın abanoz vitrini… Senin nargilen, benim hiçbir zaman yaşatmayı başaramadığım menekşelerimin saksıları…
Her odasından ayrı bir sırrın sızdığı dar koridordan mutfak kapısına, oradan da verandanın arka kısmındaki korkuluklara geldiğimde bütün anılar üzerime yürüyor. Ne gariptir ki gösterdiğim ilk reaksiyon gülümsemek oluyor. Neden bilmiyorum ama en çok burası huzur veriyor bana.
Sanki sen verandada oturmuş “dünya kurtaran kitaplar” okuyorsun. Ben de her zamanki gibi sana sarıyorum.
-Hiçbir şey senin düşlediğin gibi değil. Kendi ütopyanla memleket haritası çiziyorsun dediğimde;
Kaşlarını çatıp yüzüme bakıyorsun…
Ne!
-Yalan mı? Senin gibi idealist kaç kişi kaldı? Ne doğrular dosdoğru, ne gerçekler tam olarak gerçek. Benim için her şey göreceli artık bu ülkede herkes menfaatine göre ideoloji değiştiriyor.
Biliyorum benimle bunları konuşmaktan nefret ediyorsun. Ama seni delirtmek hoşuma gidiyor.
-Bana ne sağdan soldan. Ben yanıma bakarım. Orada sen varsan ben tamamım kadınım.
Derdin… Eskiden…
Gittin.
Ve ben doğru olduğuna kesin inandığım şeylere dahi şüpheciyim artık. Hiç kimseye ve hiçbir şeye hak ettiği anlamı yükleyemiyorum. Bir “SEN”im vardı ve bu birçok şey anlamındaydı. Şimdi milyonlarca “HİÇ”in sahibiyim.
Bak! Ben bunları yazdım diye sakın üzülme tamam mı? Kırgın değilim. Zaten sen de beni kırmamak adına verdin son yüzyılın mücadelesini. Bunun için de gitmeyi seçtin biliyorum.
Ben de senin yerinde olsam aynısını yapardım.
İkimizin de durduğumuz yerde, kendimize göre değerlerimiz vardı. Sen “1” din. Ben “0” . Senin solda bir değerin vardı, benim ise senin yanında……
AZİZE